ÜRET BRÜLÖR
İKLİMLENDİRME ZİRVESİ 2025

Hidrojen Taşınmasında Doğal Gaz Ağının Rolü*

Hidrojen Taşınmasında Doğal Gaz Ağının Rolü*

14 Kasım 2023 | TEKNİK MAKALE
242. Sayı (Kasım 2023)
2.046 kez okundu

MSc. Volkan DedeoÄŸlu
South Stream Transport B.V.

Dr. Yelda Erden Topal
Orta DoÄŸu Teknik Üniversitesi, İktisat Bölümü
ve Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırmaları Merkezi

Prof. Dr. İskender Gökalp**
Orta DoÄŸu Teknik Üniversitesi, Makina MühendisliÄŸi Bölümü


* Bu makale ilk olarak, STS Turkey. STS: Bir Disiplin Olarak Kimlik İnÅŸası. Necmettin Erbakan Üniversitesi Yayınları: 200. Sosyal İnovasyon Serisi – 04. Editörler: Arsev Umur AydınoÄŸlu ve ark. ss: 162-179, Mart 2023 referansları ile yayınlanmıştır

** Åžimdi, TÜBİTAK Marmara AraÅŸtırma Merkezi, BaÅŸkan Danışmanı. TÜBİTAK-MAM, Gebze, Kocaeli. İletiÅŸim için eposta: iskender.gokalp@tubitak.gov.tr


Özet
Hidrojenin küresel enerji sistemindeki potansiyel rolü çeÅŸitli ülkelerde ve bölgelerde sezinlenmekte ve eylem stratejileri oluÅŸturulmaktadır. Enerji sisteminin ana elemanlarından birinin kimliÄŸindeki deÄŸiÅŸme (doÄŸal gazın ana bileÅŸeni olan metan molekülünden hidrojen molekülüne geçilmesi), ikisi de gaz halinde olan bu enerji taşıyıcılarının “iÅŸbirliÄŸi” yapabilecekleri kanısını uyandırmış ve bütünsel enerji sistemini en az etkileyerek hidrojen ekonomisine geçilebileceÄŸi beklentisini doÄŸurmuÅŸtur. Çalışmamızın amacı, Büyük Boyutlu Toplumsal – Teknik Sistemler (BBTTS) örneÄŸi olan enerji sistemleri ve aÄŸlarındaki bir alt-eleman deÄŸiÅŸikliÄŸinin (enerji taşıyıcısının) sistemin tamamını, diÄŸer BBTTSleri ve hatta toplumsal sistemin bütününü etkileyebileceÄŸini vurgulamaktır. Mevcut doÄŸal gaz hatları ile “doÄŸal gaz + hidrojen” çiftinin taşınabileceÄŸi ve bu yanıcı ve yakıcı karışımın mevcut enerji teknolojilerinde sorunsuz kullanılabileceÄŸi tasarlanan stratejiler arasındadır. Çalışmamızın ilk sonuçları ise, bu iki cambazın aynı ipte oynamasının pek kolay olmayacağını göstermiÅŸtir.

Anahtar Sözcükler: Hidrojen, DoÄŸalgaz, Büyük Ölçekli Sosyo-Teknik Sistemler, Enerji AÄŸları

The Role of Natural Gas Network in Hydrogen Transportation

Abstract:
The role of hydrogen in the energy sector is strongly perceived and several action strategies are initiated in several countries. It is expected by the hydrogen system promoters that the change in the identity of one of the main elements of the energy system (transition from the methane molecule, main component of natural gas, to the hydrogen molecule) can be handled by a kind of “cooperation” between the two gaseous molecules in order to occasion the least impact on global energy systems. The present study highlights that a change in a sub-element (the energy carrier) of the energy system, which is one of the examples of Large-Scale Social-Technical Systems (LSSTS), may affect the whole energy system and gradually other LSSTSs too, and eventually the overall social system. One of the cooperation strategies envisaged between these two gases is to transport the "natural gas + hydrogen" couple using the existing natural gas pipelines. This combustible mixture is expected to be used in existing energy technologies without any problem, to some extent. The preliminary results of the present study show that it may not be so easy for these two gaseous acrobats to play on the same tightrope.

Keywords: Hydrogen, Natural Gas, Large Scale Socio-Technical Systems, Energy Networks

GiriÅŸ

UlaÅŸtırma ve iletiÅŸim sistemleri, tarihsel süreç içerisinde birden fazla defa birbirlerinin aÄŸlarını izlemiÅŸler hatta kullanmışlar, bazen yerlerini almışlardır. Bunlara tipik bir örnek, biri uzamı diÄŸeri ise zamanı ‘taşıyan’ demiryolu ve telgraf aÄŸlarının yarı-örtüÅŸmesidir. 19. yüzyılın ikinci yarısında, demiryolu sisteminin uzamsal olarak organizasyonu, tüm demiryolu ağı boyunca geçerli olan ‘homojen’ bir zamana ihtiyaç duyduÄŸundan, demiryolu ve telgraf sistemleri birbirlerinin vazgeçilmeziydiler (Gökalp, 1988). Bu iki aÄŸ birbirinden tamamen farklı teknik özelliklere sahip ve farklı türde ‘yükler’ taşıyan, fiziksel olarak da birbirinden farklı ama birbirlerini izleyen ve tamamlayan ‘büyük ölçekli toplumsal-teknik sistemler’ olarak kuruldular (Hughes, 1987; Gökalp, 1992). Demiryolu yolcuları ve çeÅŸitli malları mekânda taşırken, telgraf da çeÅŸitli türde bilgi ve haberlerin zamansal iletimini saÄŸlıyordu.

Bu ilk aÄŸ örtüÅŸmesi örneÄŸinden iki yüzyıla yaklaÅŸan bir süreden sonra, bugünkü iletiÅŸim sistemleri, önce ayrılmış olarak geliÅŸen telefon, televizyon ve veri aÄŸlarını tek bir aÄŸda birleÅŸtirdikleri için, toplumsal-teknik sistem aÄŸlarının tam olarak örtüÅŸmesinin güzel örneklerini oluÅŸturmaktadır. Bu bütünleÅŸik aÄŸ, ses, görüntü, yazılı ve sayısal veriler gibi farklı türde yükler iletmekte olsa da, aynı elektromanyetik-optik sinyal vektörünü ve tek bir dijital iletiÅŸim ağı kullanmaktadır (Gökalp, 1988).

Enerji sistemleri de ‘büyük ölçekli toplumsal-teknik sistemlerin’ baÅŸka bir örneÄŸini oluÅŸturmaktadır. Bunlar da çeÅŸitli aÄŸlar kurmuÅŸlardır: elektrik iletimi için güç aÄŸları, sıvı petrol için petrol boru hatları, doÄŸal gaz için gaz boru hatları vb. Bu örneklerde görüldüÄŸü gibi, üretim, iletim, dağıtım ve kullanım özellikleri göz önüne alındığında, her enerji taşıyıcısının kendisine has aÄŸ sistemi vardır. Uyumlu bir ÅŸekilde kullanılabilirler, benzer amaçlara hizmet edebilirler, fiziksel anlamda yan yana konumlanabilirler, ancak tamamen bağımsız olarak düzenlenmeleri söz konusu olduÄŸundan birbirlerine ihtiyaçları yoktur. Elbette petrol ve doÄŸal gaz aÄŸlarının, mesela basınçlandırıcı pompalarının, elektriÄŸe ihtiyacı vardır ama bu yapısal bir bağımlılık doÄŸurmaz. Son tahlilde, elektronlar veya elektrik, sıvı ve gaz gibi farklı yükleri taşır ve iletirler.

Enerji sistemlerinin ve aÄŸlarının önemi ve (yeniden) yapılanması, enerji dönüÅŸümünün küresel ölçekteki rolünün artmasıyla giderek daha fazla gündeme gelmektedir. Enerji dönüÅŸümüne, özellikle küresel ısınma ile mücadele ve sürdürülebilirlik hedeflerinin gerçekleÅŸtirilmesine ve enerji arz güvenliÄŸine yapabileceÄŸi katkılardan dolayı önemli bir rol atfedilmektedir. Enerji alanındaki bu küresel dönüÅŸüm daha çok geleneksel birincil enerji kaynaklarından yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiÅŸ sürecini akla getirse de, enerji-yoÄŸun sektörlerin yakıt ve ham madde ihtiyacının karşılanması sorunu karbon salımının azaltılması hedeflerinin gerçekleÅŸtirilmesinin önündeki en büyük engellerden birisidir.

Bu baÄŸlamda, sürdürülebilir yakıtlara veya enerji taşıyıcılarına geçiÅŸ sürecinde, hidrojen alternatif bir ikincil enerji kaynağı veya enerji taşıyıcısı olarak ilgi uyandırmaktadır. İkincil enerji kaynağı olarak çeÅŸitli avantajları arasında üretim yöntemleri çeÅŸitliliÄŸi, depolanabilme ve enerji yoÄŸun sektörleri karbondan arındırma potansiyeli hidrojeni çekici bir çözüm haline getirmektedir. Söz konusu enerji dönüÅŸümünde, gaz halindeki yakıtlara veya enerji taşıyıcılarına önemli görevler düÅŸecektir. Bu çalışmanın amacı, ikisi de gaz halinde olan doÄŸal gaz (veya metan gazı) ve hidrojenin birlikteliÄŸinin, enerji sistemleri ve aÄŸlarının örtüÅŸmesi açısından analizini baÅŸlatmaktır. Bunu yaparken var olan doÄŸal gaz sistemi ve ağına, hidrojenin sahneye girmesinin etkilerinin neler olabileceÄŸinin araÅŸtırılması gerekmektedir. Anlaşılacağı gibi, bu çalışma büyük boyutlu toplumsal-teknik sistemler kapsamında yapılan önceki çalışmalar (Hughes, 1987; Gökalp. 1988, 1992) üzerine inÅŸa edilmiÅŸtir ve okuyucular tarafından da bu geniÅŸ literatürün bilindiÄŸini varsaymaktadır.

DoÄŸal gaz ve hidrojen

Hidrojenin üretimi, depolanması, iletimi ve dağıtımı, büyük ölçekli sosyo-teknik sistemler olan enerji sistemlerinin ve aÄŸlarının planlanması, inÅŸası ve analizine yeni boyutlar getirmektedir. Hidrojen bir gazdır; bu nedenle, ilke olarak, mevcut doÄŸal gaz ÅŸebekeleri ile taşınabilir. Ancak hidrojenin fiziksel özellikleri, mesela yoÄŸunluk, yayılma hızı, birim hacim başına enerji yoÄŸunluÄŸu ve boru hattı malzemeleriyle etkileÅŸimleri açılarından, doÄŸal gazın özelliklerinden çok farklıdır. Bu iki yanıcı gazın oluÅŸturduÄŸu çeÅŸitli teknik riskler de çok farklıdır. Hidrojen, boru hattına yapısal hasar, sızıntı, istenmeyen tutuÅŸma ve patlama açısından daha yüksek riskler oluÅŸturur.
Günümüzde tartışılan önemli bir konu, hidrojenin mevcut doÄŸal gaz ÅŸebekesi kullanılarak taşınıp taşınamayacağıdır ve “Hidrojen tek başına veya doÄŸal gazla karıştırılarak ve hangi güvenli oranlarda taşınabilir?” sorusu ile gündeme gelmektedir (Gökalp, 2019). “Yoksa, maliyet ve uygulama koÅŸulları da göz önünde bulundurularak, özel hidrojen iletim ve dağıtım aÄŸları kurmak daha mı anlamlıdır?” Bunlar, bugün iddialı hidrojen ekonomisi stratejilerine sahip birçok ülkede ve Avrupa BirliÄŸi veya Uluslararası Enerji Ajansı gibi çeÅŸitli kurumlarda hararetle tartışılan konulardır.

“DoÄŸal gaz ve hidrojen karışımları belli bir oranda mevcut doÄŸal gaz aÄŸ yapısı kullanılarak güvenli bir ÅŸekilde iletilebilir” demek gibi net ve bilimsel temelli önermeler yapmak ve kararlar vermek için bugün güvenilir teknik bilgiler oldukça sınırlıdır. Sebebi ise oldukça basittir: Hidrojen, doÄŸal gazın iletimini sorunsuz saÄŸlayan çelik borular ile etkileÅŸime girer. Hidrojenin gaz boru hatlarını kırılganlaÅŸtıran, potansiyel olarak çatlaklara ve sızıntı risklerine de sebep olan gevrekleÅŸme sorununun temel nedeni bu etkileÅŸimdir. Bu risk orta ila uzun vadeli bir risktir ve gerçek uzun vadeli koÅŸullar altında izlenmesi, ölçülmesi gerekmektedir; teorik olarak veya sayısal modelleme ve hesaplamalarla öngörülmesi hemen hemen imkansızdır, çünkü bu risk esas olarak etkileÅŸim süresine baÄŸlıdır. Ayrıca doÄŸal gaz boru hatlarının farklı dönemlerde inÅŸa edilen bölümlerinde kolaylıkla öngörebileceÄŸimiz homojen bir risk de deÄŸildir ve mevcut ağın yaşına baÄŸlı olarak deÄŸiÅŸebilmektedir.

ÇizdiÄŸimiz bu çerçeveden hareketle, ‘hidrojenin mevcut doÄŸal gaz aÄŸlarıyla taşınması, yeni tür bir aÄŸ örtüÅŸmesinin ilginç bir örneÄŸi olarak kabul edilebilir mi, yoksa bu ortaklık beraberinde var olan gaz aÄŸları sisteminin yıkımını ve yeniden yapılanmasını mı gerektirecektir?’ sorusu cevap aradığımız sorudur. Görünen o ki, yeni bir enerji vektörü (hidrojen), yeni bir sosyo-teknik büyük ölçekli sistem oluÅŸturmak için mevcut iletim / dağıtım ağı altyapısını kullanmak veya paylaÅŸmak için yerleÅŸik olanla (yani doÄŸal gaz ağı ile) mücadele edecektir. Bu çalışma, doÄŸal gazın ana bileÅŸeni olan metan gazı ve hidrojen molekülleri arasındaki bu bilimsel-teknik-toplumsal mücadelenin çeÅŸitli unsurlarını ortaya koymanın ilk adımını oluÅŸturmayı hedeflemektedir. Bu amaçla, aÅŸağıdaki bölümlerde, (i) mevcut doÄŸal gaz iletim ve dağıtım ağı hakkında tarihsel baÄŸlamı ile bilgi verilmiÅŸ, (ii) hidrojen gazının mevcut doÄŸal gazdan farkları anlatılarak bir tür sosyo-teknik dönüÅŸüm olarak niteleyebileceÄŸimiz bu geçiÅŸin olasılığı deÄŸerlendirilmiÅŸ, ve (iii) sonuç bölümünde, mevcut doÄŸal gaz iletim ve dağıtım ağı yapısı ve bununla bütünleÅŸebilecek veya yerine geçebilecek yeni gaz ağı yapısı ile yeniden ÅŸekillenebilecek sistemin olası sonuçları deÄŸerlendirilmiÅŸtir.

Doğal Gaz Boru Hatlarının Gelişimi

İklim krizi fosil yakıtlara dayalı mevcut altyapıyı sorgulamamıza neden olurken, enerji güvenliÄŸi endiÅŸelerini tetikleyen krizler sürecin beklenenden daha hızlı ilerlemesine zemin hazırlamaktadır. COP26 zirvesinde ortaya konan ve küresel ısınmayı sanayi devrimi öncesi ortalamanın 1,5 derece üzerinde sınırlama kararlılığı, tepeden aÅŸağı bir yaklaşımla tüm alt sektörleri etkileme potansiyeline sahiptir (BM İklim DeÄŸiÅŸikliÄŸi Konferansı, UK, 2021). Çok yönlü teknik ve sosyo-ekonomik bağımlılıklardan dolayı, enerji altyapılarındaki dönüÅŸümün ÅŸekli, zamanı ve ekonomik boyutlarını anlayabilmek için bu sistemlerin tarihsel geliÅŸim evrelerini incelemek gerekmektedir.

DoÄŸal Gaz Ağının Öncülü Hava Gazı Kullanımı

DoÄŸal gazın varlığı eski çaÄŸlardan beri bilinse de ticari bir meta olarak kullanımı ve yaygınlaÅŸması oldukça yenidir. DoÄŸal gaz sistemi ve aÄŸlarının büyük ölçekli sosyo-teknik sistemler olarak yaygınlaÅŸmasının temelleri 18. Yüzyılda İngiltere’de atılmıştır. Boru hattı ağı ile taşınarak dağıtımı yapılan ilk gaz ise doÄŸal gaz deÄŸil ’town gas‘ veya Türkiye`de bilinen adıyla hava gazıdır (American Public Gas Association, n.d). Kömürden elde edilen ve ‘hava gazı’ olarak bilinen yanıcı gaz karışımının sokakların aydınlatılmasında kullanılması, ÅŸehirlere döÅŸenen gaz ağının baÅŸlangıç adımlarını oluÅŸturmaktadır. Kömürün oksijensiz ortamda ısıtılması ile elde edilen hava gazı, ağır petrol ve naftadan da elde edilebilmektedir (Towngas, n.d). Hava gazının üretilmesi, temizlenmesi ve dağıtımı, dağıtık üretim sistemlerinden ve aÄŸlarından oluÅŸmaktaydı (Everett vd., 2012). 19. Yüzyılda kentlerde asayiÅŸi saÄŸlamak ve yolcu trafiÄŸini düzenlemek amacıyla aydınlatma ihtiyacını gidermeye yönelik olarak ortaya çıkan hava gazı fabrikaları ve buna baÄŸlı dağıtım aÄŸları ÅŸehirlere yayılmıştı (Tarr, 2019). Kömürden üretilen havagazı İngiltere`de 1877 ile 1914 yılları arasında, önce aydınlatma daha sonra da evsel tüketimde piÅŸirme amacıyla yaygınlaÅŸmıştı (Arapostathis vd. 2013). Buna raÄŸmen hava gazı aÄŸları hiç bir zaman bugünkü doÄŸal gaz aÄŸları kadar yaygın ve bütünleÅŸik bir sistem yapısına ulaÅŸamamıştır. Bunun nedenleri arasında sınırlı arz ve gazın içerdiÄŸi hidrojen nedeniyle yüksek taşıma basınçlarına çıkılmasından kaçınılması durumu söz konusudur.

DoÄŸal gaz öncesi gazlar, üretim sürecine baÄŸlı olarak farklı adlarla anılmıştır. ÖrneÄŸin ’retort gas‘ kömür yatay izabe ara prosesi ile karbonlaÅŸtırma tekniÄŸidir. Bu teknik zamanla dikey izabe prosesi veya buhar enjeksiyonu yöntemleriyle geliÅŸtirilerek kömürden karbonmonoksit ve hidrojen gazlarının eldesini arttırmıştır. Sürece eklenen karbürasyon fazıyla birlikte elde edilen daha yüksek kalorifik deÄŸere sahip bu gaza ‘su gazı’ (water gas) denir (Liebs, 1985). Süreçteki bu geliÅŸme ihtiyacının arkasında, ÅŸehirlerdeki hava kirliliÄŸini azaltma, sülfür gazları ve hidratlaÅŸmanın önüne geçerek süreç güvenliÄŸini arttırma gibi amaçlar yatmaktadır.

Amerika`da 19. Yüzyıl baÅŸlarında kullanılmaya baÅŸlanan gaz ağı kısa bir süre sonra doÄŸal gaz için de kullanılmaya baÅŸlanmıştır (American Public Gas Association). 1936 yılında doÄŸal gaz kullanmaya baÅŸlayan Filadelfiya ÅŸehri doÄŸal gaz dağıtım ÅŸebekesine sahip olan ve bu ağı iÅŸleten ilk belediyedir. Kentin dağıtım ağının belediyeler tarafından iÅŸletildiÄŸi model daha sonra yaygınlaÅŸmış ve özelleÅŸtirmelerin de konusu olmuÅŸtur.

Bu dönemlerdeki hava gazından doÄŸal gaza geçiÅŸ süreci de bir “enerji dönüÅŸümü (energy transition)” örneÄŸidir ve yakıt türündeki deÄŸiÅŸim, mevcut gaz üretim sistem ve ağına önemli yatırımlar yapılarak sistemin tümüyle evrilmesini getirmiÅŸtir (Åžekil 1). Bu anlamda hava gazı – doÄŸal gaz dönüÅŸümü, doÄŸal gaz – hidrojen dönüÅŸümünün planlanması için kıymetli ip uçları verebilecek bir örnektir ve dikkatle incelenmesi faydalı olacaktır (Arapostathis ve Pearson, 2019).

Åžekil 1: 1920 – 1990 Arasında Hava Gazı Tüketimi
Kaynak: Enerji ve İklim Değişikliği Departmanı
(Department of Energy and Climate Change-DECC), 2011

Aslında, hava gazının tahtını ilk sarsan doÄŸal gaz deÄŸil artan elektrik arzı olmuÅŸtur. Hava gazı kullanımının ilk amacı sokak aydınlatması olduÄŸundan elektriÄŸin yaygınlaÅŸmasıyla hava gazının bu alanda kullanımı azalmış ve mevcut gaz hatları evsel tüketime yönlendirilmiÅŸtir. İngiltere`de 2. Dünya savaşının ardından, ekonomik ve politik deÄŸiÅŸimler, doÄŸal gaza geçiÅŸi hızlandırmıştır (Arapostathis v.d., 2013). 1952`de Londra’da oluÅŸan ve 5 gün süren kömür kaynaklı ölümcül sis bulutu sonrasında, 1956 yılında kabul edilen temiz hava yasası uyarınca kömürün evsel kullanımına kısıtlamalar getirilmiÅŸ ve hane halklarının kömür dışındaki yakıtlara geçmelerini saÄŸlayacak mali destekler sistemi kurulmuÅŸtur (Martinez, n.d.). DönüÅŸüm her ne kadar yavaÅŸ olsa da, 1962 yılında tekrar eden duman krizi ve 1966`daki Aberfan Felaketi bu konudaki politik kararlılığı ve kamuoyu baskılarını arttırmıştır. İngiltere ve Kıta Avrupası`nda doÄŸal gaza geçiÅŸ sürecini ivmelendiren nedenlerden biri de 1950’lerin sonunda Hollanda`nın Groningen kentinde keÅŸfedilen doÄŸal gaz rezervidir (Breunese ve Mijnlieff, 2005). KeÅŸfin ardından Kuzey denizindeki gaz potansiyeli konusunda da umutlar artmış ve 1969 yılında ilk gaz keÅŸfi yapılmıştır (Oil and Gas UK, 2022). 1973 ve 1979 yıllarında yaÅŸanan geliÅŸmeler nedeniyle artan petrol ve doÄŸal gaz fiyatları saha geliÅŸtirme ve yeni keÅŸif çabalarını hızlandırmıştır. Kuzey denizinde artan arama ve üretim faaliyetleri hem İngiltere hem de Kıta Avrupa’sının batısında doÄŸal gaz ÅŸebekesinin geliÅŸmesine ve ÅŸehirlere yayılmasına neden olmuÅŸtur. 1980’lere gelindiÄŸinde doÄŸal gaz bölgesel arzın arttığı Avrupa ve ABD’de fiyat istikrarı kazanmıştır (Åžekil 2). Bu dönemde arza baÄŸlı olarak doÄŸal gaz ağı bölgesel düzeyde geliÅŸmiÅŸ kuzey batı Avrupa’dan baÅŸlayarak Avrupa içinde bütünleÅŸmiÅŸ bir sisteme dönüÅŸmüÅŸtür. Kömür ve Çelik birliÄŸi olarak baÅŸlayan Avrupa Ekonomik TopluluÄŸu dahilinde, ekonomik iliÅŸkilerin artarak bütünleÅŸmesi, doÄŸal gaz dağıtım ağında da kendini göstermiÅŸtir. DoÄŸal gaz arzının Avrupa içinden karşılanıyor olması enerji güvenliÄŸi endiÅŸelerini de bertaraf etmiÅŸtir.

Şekil 2: Avrupa Gaz Fiyatları ve OECD Ham Petrol Fiyatları.
Kaynak : BP İstatistiksel Dünya Enerji DeÄŸerlendirmesi , Temmuz 2021


1990`lı yıllarda Avrupa doÄŸal gaz ÅŸebekesi, Kuzey Denizinden gelen arzın etkisiyle geniÅŸlemiÅŸtir. DoÄŸal gaz kömüre oranla düÅŸük karbon ve neredeyse sıfır olan NOx ve sülfür gazları salımı ile büyüyen kentlerin hava kirliliÄŸine çözüm olarak görülmüÅŸtür. Aynı zamanda 1986 yılında yaÅŸanan Çernobil nükleer santral faciası da doÄŸal gaz santrallerine ilginin artmasına sebep olmuÅŸ ve doÄŸal gaz, petrol, kömür, nükleer gibi diÄŸer birincil enerji kaynakları arasında görece sürdürülebilir bir yakıt olarak öne çıkmıştır. 1996 yılında kabul edilen Kyoto protokolü sonrasında ise doÄŸal gaz bir geçiÅŸ yakıtı olarak kabul görmeye baÅŸlamıştır.
Öte yandan, 1980ler ve 1990lar boyunca saÄŸlanan fiyat istikrarı, doÄŸal gazı Avrupa’da maliyet uygunluÄŸu açısından da tercih edilebilir seviyeye taşımıştır (Åžekil 2). Sonuç olarak, enerji arz kaynağı olarak doÄŸal gaz bugün enerji adaleti dediÄŸimiz ve enerji arz güvenliÄŸi, maliyet uygunluÄŸu ve sürdürülebilirlik hedefleri açısından elveriÅŸli bir yakıt olarak gündeme gelmiÅŸtir (McCauley, 2018). 2000’li yıllarda doÄŸal gaz ağı geniÅŸlemiÅŸ, hem evsel kullanım hem sanayi üretimi hem de elektrik üretiminde doÄŸal gaz bağımlılığı artmıştır.

İz Bağımlılığı ve Doğal Gaz Bağımlılığı

Bu aÅŸamada İz Bağımlılığı (Path Dependence) teorisinden bahsetmek yerinde olacaktır. Sydow ve arkadaÅŸları tarafından evreleri açıklanan bu yaklaşım, bir sektörü belli bir teknolojiye baÄŸlandığı dönemlere ayırarak analiz etmektedir (Sydow vd., 2009). Buna göre, iz baÄŸlılığı teorisinin üç aÅŸaması, ön-oluÅŸum, olgunlaÅŸma ve kilitlenme aÅŸamalarıdır. Ön-oluÅŸum aÅŸamasında, yeni teknoloji henüz yerleÅŸmemiÅŸ diÄŸer teknolojilerle birlikte var olmaya devam etmektedir. Bu süreç içinde mevcut teknolojilerden bir tanesi, ya tesadüfi olaylar ya da diÄŸer teknolojilerin yeterince hazır olmaması nedeniyle öne çıkarabilmektedir (Koch vd, 2009). DoÄŸal gaz baÅŸlangıçta hava gazı, kömür gibi diÄŸer yakıtlarla birlikte var olduysa da, ÅŸehirlerdeki hava kirliliÄŸinin dayanılmaz boyutlara ulaÅŸması ve Londra’daki ölümcül sis bulutu gibi olaylar bu kaynağı öne çıkarmıştır.

Tesadüfî olaylar veya büyük kazalar sonucunda ortaya çıkan ikinci aÅŸama teknolojinin olgunlaÅŸması aÅŸamasıdır. OlgunlaÅŸma denen bu aÅŸamanın ilk dönemlerinde, sektör büyürken, önceki dönemde geliÅŸen teknoloji kuvvetlenerek geçerliliÄŸini ve karlılığını kanıtlamıştır (Martin ve Sunley, 2006). 1980 ve 1990’lı yıllarda doÄŸal gazın Avrupa’daki geliÅŸimi bu aÅŸamayı temsil etmektedir. Arz desteÄŸi artmış ve kaynakla ilgili belirsizlikler ortadan kaybolmuÅŸtur. Yerel aÄŸlar birleÅŸerek birbirini kopyalamış ve birbirini tekrarlayan süreç yerleÅŸerek sektörü ÅŸekillendirmiÅŸtir. Bu aÅŸamada ortaya çıkan Çernobil faciası ve Kyoto protokolü gibi geliÅŸmeler de doÄŸal gaz yatırımlarını destekler yönde geliÅŸmiÅŸtir.

Teknolojinin geliÅŸmesini ve yayılmasını devam ettirdiÄŸi bu aÅŸamadan sonra, sürecin büyüyüp güçlendiÄŸi ve kilitlenme (lock-in) denilen bir döneme geçilir. Sektördeki fırsatların dikkat çekici noktaya geldiÄŸi ve dış aktörlerin canlanan sektöre girerek sektörü daha da canlandırdığı bu aÅŸamada, artık geniÅŸleme kendi kendine devam eden bir süreç olarak devam eder ve teknoloji kendini kanıtlamış kabul edilir (David, 1988). David`in bu aÅŸamaya yaklaşımı olumlu yöndeyse de kilitlenme aÅŸamasının olumsuz boyutları da ele alınmıştır (Martin ve Sunley, 2006). Kilitlenme aÅŸamasına gelen sektör endüstriyel olarak olgunlaÅŸmış ve kazanımlar genele yayılarak kuvvetlenmiÅŸtir. KurumsallaÅŸmayla birlikte alt yapı güvenilirliÄŸi ama kaynak ve alt yapı bağımlığı da artmıştır. DoÄŸal gaz bağımlılığının Avrupa’da 2000’li yıllarda bu noktaya ulaÅŸtığı deÄŸerlendirilebilir. Artık Kuzey Denizindeki üretim geniÅŸleyen Avrupa tüketimini karşılayamaz olmuÅŸ ve ithalat alt yapısının kurulması için çalışmalar yapılmaya baÅŸlanmıştır. Sektördeki kararlılık, kentlerin hava kirliliÄŸindeki düzelme, sistem güvenliÄŸinin artması, sektörün kurumsallaÅŸmasıyla artan üretim kalitesi ve buna baÄŸlı olarak azalan maliyetler doÄŸal gaz sisteminin avantajlarını oluÅŸtururken, bağımlılık nedeniyle dış kaynaklara ihtiyacın giderek artması, henüz bütünleÅŸik aÄŸ oluÅŸmaması nedeniyle sistemsel sıkıntıların hem elektrik hem doÄŸal gaz arzını tehdit etmesi olumsuzluklar olarak kendini göstermeye baÅŸlamıştır ve doÄŸal gazın hidrojen ile zenginleÅŸtirme konusunu anlamamız için önemlidir.

Sydow, Schreyögg ve Koch (2009), David (1988)’in iz bağımlılığı modelini bir adım öteye götürmüÅŸler ve yeÅŸermekte olan ancak henüz olgunlaÅŸmamış yeni teknolojilerin yerleÅŸmiÅŸ sistemin dinamiklerini yerinden oynatabileceklerini öne sürmüÅŸlerdir. Bu dönüÅŸüm sürecine yaratıcı yıkım da denmektedir. Bu sürecin jeopolitik gerginliklerin Avrupa doÄŸal gaz arzına etkileriyle baÅŸladığını söylemek mümkündür. Bu baÄŸlamda, doÄŸal gazın rolünü rezerv olarak deÄŸil ama ikincil enerji kaynakları veya enerji taşıyıcıları açısından ikame edebilecek, mevcut sistemle uyumlu ve mevcut gereksinimlere hızlı cevap verebilecek hidrojen öne çıkmıştır. İkame yakıtlar (veya enerji taşıyıcıları) ortaya çıksa da bu mevcut yakıtların ortadan hemen kaybolacağı anlamına gelmez. BaÅŸka bir sektörden örnek olarak, dijital alt yapının ortaya çıkmasından uzun süre sonra bile analog sistemlerin varlığını sürdürdüÄŸü hatırlatılabilir. Enerji alanında da, petrol ve doÄŸal gaz çok önemli kaynaklar olarak ortaya çıksa da kömür tüm dünyada kullanılmaya devam etmektedir. Dolayısıyla hidrojen teknolojilerinin ortaya çıkmasının da doÄŸal gaza olan talebi tümüyle ortadan kaldırmayacağı öngörülebilir.

Hidrojenin Doğal Gaz veya Metan Gazından Farkları Nelerdir?

Hava gazı konusu üzerindeki geçmiÅŸ çalışmalar, gazın içerdiÄŸi hidrojen oranının yüksek olması nedeniyle, bugün doÄŸal gaz sistemlerinin hidrojen ile zenginleÅŸtirilmesi projeleri açısından oldukça önemlidir. Öte yandan bugün doÄŸal gaz ağı çok daha geniÅŸ ve karmaşık bir sistem oluÅŸturmaktadır. Ayrıca yakıt içeriÄŸinde oluÅŸacak deÄŸiÅŸimler sadece ağın kendisini deÄŸil aynı zamanda çok farklı sistem ve ekipmanlara sahip olan son kullanıcıları da etkileyecektir.

Periyodik cetvelin ilk elementi olan hidrojen evrenin yaklaşık 4`te 3`ünü oluÅŸturur ama elementel hidrojen nadir bulunur. Hidrojen gazı renksiz ve kokusuzdur. Hidrojene doÄŸada en fazla diÄŸer yaygın elementler olan oksijen, karbon ve azot ile yaptığı bileÅŸikler içerisinde rastlanır. Yanıcı özellikleri 18. Yüzyıldan beri bilinen hidrojenin doÄŸal gazdan önemli farklılıkları vardır. Öncelikle doÄŸal gaz bir karışımdır ve içeriÄŸi ağırlıklı olarak metan olmak üzere (%92-98 oranında) doymuÅŸ alifatik hidrokarbon veya alkan gruplarından oluÅŸur. DoÄŸal gazın içerisinde düÅŸük miktarda azot, oksijen ve kükürtlü bileÅŸiklerin belli sınırlar dahiline bulunması kabul edilir. DoÄŸal gazın yoÄŸunluÄŸu hidrojen yoÄŸunluÄŸunun yaklaşık 10 katı kadardır. Hidrojen yakılması sonucu ortaya çıkan kütlesel ısıl deÄŸer açısından daha verimli olsa da hacimsel olarak kıyaslandığında durum deÄŸiÅŸmektedir. Dolayısıyla hidrojenin kütle esaslı enerji yoÄŸunluÄŸu yüksekse de, boru hatlarıyla taşıma basınç altında ve gaz formunda olduÄŸundan, doÄŸal gazın hacimsel olarak %20 oranında hidrojenle karıştırılması toplam enerji içeriÄŸinin %14 kadar düÅŸmesi anlamına gelmektedir. Bu durum sistemin aynı miktarda enerji taşıyabilmesi için aÄŸ iÅŸletme basınçlarının deÄŸiÅŸtirilmesi gerekliliÄŸini de ortaya çıkarır ve tüm aÄŸ tasarım parametrelerinin gözden geçirilmesi gerektiÄŸi anlamı taşır.

Mevcut Doğal Gaz Şebekesinin İşleyişi

DoÄŸal gaz dağıtım hatları, üretim sistemlerinden gelen yüksek basınçlı iletim hatları ile beslenir ve hem sanayinin hem de konutların taleplerinin karşılanmasını saÄŸlar. Burada tümüyle yeknesak bir sistem yerine elektrik dağıtım aÄŸlarında olduÄŸu gibi talep ve taşıma ihtiyacına uygun farklı kademelerden söz etmek mümkündür. Ulusal aÄŸ kendi içinde gazın akış hızı ve basınç deÄŸerlerine göre katmanlı bir yapıdadır ve sistem tasarımı da buna uygun olarak yapılmıştır. Birinci kademeyi yüksek basınç aralığında çalışan bütünleÅŸik ana dağıtım ÅŸebekesi oluÅŸturur. Uluslararası boru hatları, depolama tesisleri, sıvılaÅŸtırılmış doÄŸal gazı (LNG) gazlaÅŸtırma tesisleri bu aÄŸ ile bütünleÅŸiktir. Bu aÄŸ tüm doÄŸal gaz giriÅŸ ve çıkış noktalarını birbirine baÄŸladığı gibi kimi zaman diÄŸer ülkelerin ÅŸebekeleriyle de baÄŸlantısı mevcuttur. Dağıtık sistemleri birbirine baÄŸlayarak ortak ulusal ağı meydana getiren bu hatlar sistemin yaygınlığı ve kullanım kapasitesine göre farklı basınçlarda gaz taşır. Bu hatların karbon çelik borulardan oluÅŸtuÄŸu ve hidrojenin bu malzemeye nüfuz ederek zayıflaÅŸtırdığı dikkatten kaçmamalıdır. Var olan gaz iletim ve dağıtım aÄŸları doÄŸal gaza göre tasarlanmış yüzlerce vana, ölçüm istasyonu, baÄŸlantı elemanı, basınç düÅŸürme istasyonu ve kompresörden oluÅŸur. Dolayısıyla hidrojenin var olan aÄŸ sistemini kullanması sorunsuz ve kolay olmayacaktır.

Sonuç: Bu İki Molekülün Birlikte YaÅŸama Kuralları Ne Olabilir ? Veya Bir İpte İki Gaz Cambazı oynar mı ?

Yukarıda hatırlatıldığı gibi, doÄŸal gaz tek bir molekülden oluÅŸmamaktadır. Ağırlıklı olarak metan ve etan, propan, bütan gibi kararlı alkan grubu gazların karışımından oluÅŸur. DoÄŸal gaz yeraltından çıkartıldıktan sonra bir dizi temizleme ve ÅŸartlandırma süreçlerine tabi tutulur ve boru hatları veya LNG tankerleri ile taşınır. Ana iletim boru hatlarından dağıtım ağına giriÅŸte ve aÄŸ içindeki bazı noktalarda gazın kalitesi ölçülür. Su yoÄŸuÅŸma noktası, hidrokarbon yoÄŸuÅŸma noktası ölçümleri ile ve gazın bileÅŸenlerinin oranları sayesinde gazın kalorifik ısı deÄŸeri hesaplamaları gazın kalite deÄŸerlerini oluÅŸturur. Ayrıca sülfür bileÅŸenlerine de bakılır ki bu hem iletim sisteminin kendisi için hem de son kullanıcı ekipmanlarının saÄŸlıklı çalışabilmesi için gereklidir. Sülfür bileÅŸenlerinin su içeriÄŸiyle oluÅŸturduÄŸu asidik çözeltiler özellikle karbon çelik sistem elemanlarında çok hızlı bir korozyona neden olur ve hem ekonomik hem de güvenlik riskleri oluÅŸturur. Bu ölçümler aynı zamanda gazın enerji karşılığının hesaplanmasında da kullanıldığı için ekonomik önemi de vardır.

DoÄŸal gaza hidrojen karıştırılması sürecinde, ana iletim ağından ziyade sistemin daha düÅŸük basınçlı alt baÄŸlantıları hedeflenmektedir. Böylece, hidrojenin yüksek basınçlara çıkarılma maliyetinden kaçınılacağı gibi alınması gereken risk önleyici teknik tedbirlerin maliyetlerinin de daha düÅŸük tutulması mümkündür. Yine de doÄŸal gaza hidrojen ilave edilmesinin sistem üzerinde yeni yatırımlar gerektireceÄŸi bir gerçektir. Hidrojenin doÄŸal gaz aÄŸlarında yaygın kullanımı bu küçük molekülün sistemden kaçması ile oluÅŸabilecek gaz kayıplarını ve bu kaçakların neden olabileceÄŸi yangın risklerini artırabilecektir. Bunun yanında hidrojenin tutuÅŸabilecek karışım sınırlarının doÄŸal gaz – hava karışımlarına göre daha geniÅŸ olması ve görünürlüÄŸü zayıf olan hidrojen alevi yangınlarının tespitinin zorluÄŸu güvenlik risklerini arttırmaktadır. Bu nedenle dönüÅŸüm aÅŸamasında hem taşıma sisteminin ilgili bölümlerinde hem de son kullanıcı tarafında kapsamlı risk deÄŸerlendirmesi yapılması önem taşımaktadır (Kart ve Gökalp, 2022). DoÄŸal gaz ağının yıllar içindeki geliÅŸimi ve alınan dersler hem uluslararası standartların hem de kullanma mevzuatının kuvvetlendirilmesine neden olmuÅŸtur. Hidrojen dönüÅŸümünün saÄŸlıklı olabilmesi ve toplumsal kabulün dönüÅŸüme eÅŸlik edebilmesi için ilgili teknik standartların ve mevzuatın en kısa sürede oluÅŸturulması gerekmektedir. Sistemin en kırılgan bölümleri mevcut standartlara zorlukla uyan eski alt yapı elemanlarıdır. Sistemde oluÅŸabilecek büyük ve tekrar eden kazalar dönüÅŸümü engelleyerek hidrojenin dağıtım ÅŸebekesinde kullanımı potansiyelinin sonsuza dek rafa kalkmasına sebep olabilecektir.

Var olan doÄŸal gaz dağıtım ağı, ön çalışmalara göre doÄŸal gazın kesin olarak belirlenmemiÅŸ ve tüm ilgili ülkeler tarafından genel olarak kabul edilmemiÅŸ bir seviyeye kadar hidrojen ile karıştırılarak sistemde kullanılmasına elveriÅŸli olarak deÄŸerlendirilmektedir. Bu güvenli karışım seviyesinin kesinleÅŸtirilmesi ve küresel olarak kabul edilmesi elzemdir. Bu tam anlamıyla teknik bir konudur ve “toplumsal olarak kabul edilebilecek risk seviyesi” gibi kavramlarla baÄŸdaÅŸtırılması zordur.

Taşıma ÅŸebekesinin dönüÅŸümü ile birlikte son kullanıcı açısından da gazın bileÅŸenlerinin deÄŸiÅŸmesi ciddi sonuçlar doÄŸurabilecektir. Bu nedenle evsel ve sanayi kullanımı ve güç santrallerinin gazla arayüzü olan tüm ekipmanlarının risk deÄŸerlendirmelerinin yapılması önem arz etmektedir. Bu deÄŸerlendirmenin henüz yapılmamış olması pek anlaşılabilir bir durum deÄŸildir ve STS çalışmalarının acilen odaklanması gereken alanlardan bir tanesidir. Hidrojen ekonomisinin geliÅŸmesinin ve yaygınlaÅŸmasının getirebileceÄŸi risk durumlarının analizinin “ihtiyat ilkesi” kavramı etrafında geliÅŸtirilmesi verimli yaklaşımlardan bir tanesidir (Kart ve Gökalp. 2022).
Teknik anlamda bahsedilen risklerin göz ardı edilerek dönüÅŸümün doÄŸru ÅŸekilde yapılmaması yüksek potansiyelli kazalara veya “ramak kalalara” neden olursa hidrojen gibi yeni teknolojilerin yaygınlaÅŸarak sosyo-teknik sistem içerisinde yer bulması kolaylıkla mümkün olamayacak ve bu da enerji dönüÅŸümünü kısıtlayacaktır. Henüz yaygın olarak kullanılan alternatif enerji teknolojilerinden biri olmadığı için, doÄŸal gaz ÅŸebekeleriyle ilintili pilot uygulamalardan yola çıkılarak hidrojen teknolojilerinin boru hatları ile taşınması ve bu teknolojilerin yayılmasının olanakları incelenmelidir. Eski teknolojiye karşı kamu politikalarının belirli bir tekniÄŸi ön plana çıkarması da teknolojinin yayılmasını destekleyecek teÅŸvik yöntemlerinden biridir (picking the winners). Bunun beraberinde hedeflerin net ÅŸekilde belirlenip buna dönük politikalar oluÅŸturulması ve teÅŸvikler verilmesi, ama belirli bir tekniÄŸin özellikle teÅŸvikinden kaçınılmasını da düÅŸünülebilir.

Bu çalışmanın ana amacı, Büyük Boyutlu Toplumsal – Teknik Sistemlerin örneklerinden bir tanesi olan enerji sistemleri ve aÄŸlarında yapılacak bir alt-eleman deÄŸiÅŸikliÄŸinin (burada gaz boru hatlarında iletilen ve dağıtılan enerji taşıyıcısı) enerji sisteminin bütününü ve giderek diÄŸer toplumsal-teknik sistemleri (mesela ulaşım sistemlerini) ve hatta genel toplumsal sistemin bütününü (üretim zincirlerini, toplumun maruz kalabileceÄŸi risk seviyelerini, dolayısıyla toplumun var olan sosyo-politik ve ekonomik sisteme güvenirliÄŸini) etkileyebileceÄŸini vurgulamaktır. Hidrojenin küresel sistemde oynayabileceÄŸi önemli rol çeÅŸitli kamu ve özel sektör aktörleri tarafından sezinlenmekte ve eylem stratejileri oluÅŸturulmaktadır. Enerji sisteminin ana elemanlarından bir tanesinin kimliÄŸindeki deÄŸiÅŸmenin (metan molekülünden hidrojen molekülüne geçilmesi), her iki enerji taşıyıcısının da gaz halinde olduÄŸu düÅŸünülerek, iki molekül arasında bir iÅŸbirliÄŸi kapsamında ve dolayısıyla bütünsel enerji sistemini en az etkileyerek gerçekleÅŸtirilebileceÄŸi beklentisini doÄŸurmuÅŸtur. Var olan doÄŸal gaz hatları ile “doÄŸal gaz + hidrojen” çiftinin taşınabileceÄŸi ve bu yanıcı ve yakıcı karışımın var olan enerji teknolojilerinde (mesela gaz türbinlerine veya evsel ocaklarda) sorunsuz kullanılabileceÄŸi düÅŸünülmüÅŸtür. Bu baÅŸlangıç çalışmamızın ilk sonuçları ise, bu iki cambazın aynı ipte oynamasının pek kolay olmayacağını göstermiÅŸtir. Gelecekteki çalışmalarımızda bu makaledeki sezinlemeler derinleÅŸtirilecek ve kuvvetlendirilecektir.

TeÅŸekkür:
Bu çalışma, TÜBİTAK BİDEB 2232 Uluslararası Lider AraÅŸtırmacılar Programı tarafından desteklenmektedir (Proje No: 118C287).

Kaynaklar
American Public Gas Association. (n.d.). A Brief History of Natural Gas. https://www.apga.org/aboutus/facts/history-of-natural-gas
Arapostathis, S., Carlsson-Hyslop, A., Pearson, P. J. G., Thornton, J., Gradillas, M., Laczay, S., & Wallis, S. (2013). Governing transitions: Cases and insights from two periods in the history of the UK gas industry. Energy Policy, 52, 25–44. https://doi.org/10.1016/j.enpol.2012.08.016
Arapostathis, S., ve Pearson, P. J. G (2019). How History Matters for the Governance of Sociotechnical Transitions: An introduction to the special issue. Environmental Innovation and Societal Transitions, 32: 1–6
BM İklim Değişikliği Konferansı, UK 2021. (n.d.). https://ukcop26.org/uk-presidency/priorities/
BP Statistical Review of World Energy (2021), https://www.bp.com/content/dam/bp/business-sites/en/global/corporate/pdfs/energy-economics/statistical-review/bp-stats-review-2021-full-report.pdf
Breunese, J. ve Mijnlieff, H. (2005). The life cycle of the Netherlands’ natural gas exploration: 40 years after Groningen, where are we now? Geological Society, London, Petroleum Geology Conference Series, 6(1), 69–75.
David, P. A. (1988). Path Dependence: Putting the Past into the Future of Economics, The Economic Series Technical Report 533.
Department of Energy and Climate Change-DECC (2011), https://www.gov.uk/government/collections/2011-15-department-of-energy-and-climate-change-rpc-opinions
Everett, B.; Boyle, G.; Peake, S.; Ramage, J. (2012). Energy Systems and Sustainability: Power for a Sustainable Future (2nd ed.). Oxford University Press.
Gökalp İskender (1988). Global networks: space and time. In Global telecommunication networks. Strategic considerations. A report fom the FAST programme of the Commission of the European Communities. (Ed. by G. Muskens and J. Gruppellar), pp. 185-210 Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, Holland
Gökalp, Iskender (1992) On the analysis of large technical systems. Science, Technology and Human Values 17(1): 57-78
Gökalp, Iskender (2019) A holistic approach to promote the safe development of hydrogen as an energy vector. Proceedings of the Ninth International Seminar on Fire and Explosion Hazards. Vol. 2: 21-26 April 2019, Saint Petersburg, Russia, DOI 10.18720/SPBPU/2/k19-127
Hughes, T. P. (1987) The evolution of large technological systems. in The social construction of technological systems, edited by W. Bijker, T. P. Hughes, and T. Pinch, 51-82. Cambridge: MIT Press.
Kart, A.Åž, ve Gökalp, İ. (2023) Hidrojenle KarbonsuzlaÅŸtırma: Teknik, Ekonomik ve Hukuksal Boyutların Çatışması. STS Turkey. STS: Bir Disiplin Olarak Kimlik İnÅŸası. Necmettin Erbakan Üniversitesi Yayınları: 200. Sosyal İnovasyon Serisi – 04. Editörler: Arsev Umur AydınoÄŸlu ve ark. ss: 136-160, Mart 2023
Koch, J.; Eisend, M.; Petermann, A. (2009). Path Dependence in Decision-Making Processes: Exploring the Impact of Complexity under Increasing Returns. BuR Business Research Journal, 2(1), 67–84.
Liebs, L. H. (1985). Town Gas: An Overview'¯: AGA Distribution/Transmission Conference. Brooklyn Union Gas Company.
Martin, R., & Sunley, P. (2006). Path dependence and regional economic evolution. Journal of Economic Geography, 6(4), 395–437. https://doi.org/10.1093/jeg/lbl012
Martinez, J. (n.d.). Great Smog of London. In Encyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/event/Great-Smog-of-London
McCauley, D. (2018). Global Energy Justice. In Energy Justice, Palgrave Macmillan, Cham. https://doi.org/https://doi.org/10.1007/978-3-319-62494-5_1
Oil and Gas UK. (2022). Key Dates in UK Offshore Oil and Gas Production. https://web.archive.org/web/20090209225959/http://www.ukooa.co.uk/education/dates/v0000091.cfm
Royal Society of Chemistry. (n.d.). Hydrogen. Retrieved January 12, 2022, from https://www.rsc.org/periodic-table/element/1/hydrogen
Sydow, J., Schreyögg, G., & Koch, J. (2009). Organizational path dependence: Opening the black box. Academy of Management Review, 34(4), 689–709.
Tarr, Joel (2019). Lighting the streets, alleys, and parks of the smoky city, 1816–1930. Pennsylvania History: A Journal of Mid-atlantic Studies, vol. 86(3): 316-334.
Towngas. (n.d.). Gas Production. https://www.towngas.com/en/About-Us/Hong-Kong-Gas-Business/Gas-Production.


 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

TS 825:2024 Binalarda ısı yalıtımı kuralları standardı ile ilgili yenilikler

İZODER Genel Sekreteri Timur Diz ve İZODER eknik İşler ve Eğitim Sorumlusu Beyza Tanyol, TS825:2024 revizyonunu dergimiz için yazdı ...
24 Nisan 2025

Biyogaz Üretiminde Kullanılan Atıklar ve Operasyonel Parametreler

Su anda dünya çapında yaklaşık 132.000 adet küçük (<1.000 m3), orta (1.000""10.000 m3) ve büyük ölçekli (>10.000 m3) anaerobik çürütme...
24 Nisan 2025

Akıllı Şehirlerde Karbon Emisyonlarının Sınırlandırılması ve Karbon Sertifikalandırması

Karbon emisyonu; genellikle fosil yakıtların "kömür, petrol, doğalgaz vb." yanması, endüstriyel işlemler, enerji üretimi ve ulaşım gibi insa...
19 Åžubat 2025

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yalıtım Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.