Hüseyin ARABUL ,· . Güncel DEK TMK Yön. Kur. Bşk. Dünyada kişi başına 2360 kWh olan elektrik tüketimi, 201 O yılında 3070 kWh'e ulaşacaktır. Oysa yurdumuzda bu değer 1996 sonu itibarı ile brüt 1500 kWh'e ancak gelebilmektedir. Ülkemizde 1 996 yılı itibarıyla 1 5230 MW puant güce karşılık, 21 160 MW kurulu güç mevcuttur. Bu kurulu gücün 201 O yılında 59408 MW'a ulaşacağı planlanmıştır. Ancak bu programın uygulanması sonucu 201 O yılında kişi başına elektrik tüketimi değeri dünya ortalamasını yakalayabilecektir. Gelecek 15 yıldaki hedeflere ulaşabilmek için toplam 38247 MW'lık yatırım yapmak gerekir. Bunun anlamı yılda 2000 ila 2500 MW'lık elektrik enerjisi tesisinin kurulması demektir. Oysa 1992 yılı sonundan bu yana yapılan yatırım toplamı sadece 825 MW olmuştur. Hali hazırdaki elektrik enerjisinin tamamı kullanıma sunulmuştur. Elektrik enerjisi üretiminde yeni yatırımların zamana ve çok önemli finans kaynağına ihtiyacı olduğunu biliyoruz. İhtiyacımız olan elektrik enerjisi yatırımlarının devletin kaynaklarıyla gerçekleştirilmesinin imkansızlığı kabul edildiğinden Ya p-İşlet-Devret ve Yap-İşletDevam et modelleri uygulamaya konulmuştur. Ancak 1984 yılından bu yana bu uygulamalar hukuki yönden bir türlü sağlam bir zemine oturtulamamıştır. Bununla ilgili olarak, 1997 yılında yapımı henüz tamamlanmamış, toplam gücü 1500 MW'ı aşkın, 20 adet hidroelektrik santrali, toplam gücü 7 1 65 MW olan 55 adet hidroelektrik santral, Yap-İşlet-Devret modeli ile, ayrıca toplam gücü 5200 MW'ı bulan 5 adet yeni termik santral Yap-İşlet ve devam et modeli ile ihale edilmiş ve yeni üretim tesislerine ilave olarak 1 2 adet 6723 MW mevcut termik santralin işletme hakkı 1 .444.000.000 $ bedelle devredilmek üzere ihaleye çıkartılmıştır. Üretimde yaşanan bu sıkıntı daha büyük ölçekte elektrik dağıtım sistemimize de yansımış ve elektriğin kalitesini ve devamlılığını olumsuz yönde etkilemiştir. 1990 yılında % 12,5 olan sistemdeki teknik kayıplar, 1996 yılında % 18 seviyelerine ulaşmıştır. Dağıtım şebekemizin birçok yerde yenilenme zamanı gelmiştir. Gelişen sanayimize ve artan nüfusumuza cevap verebilmek için çok ciddi yatırıma ihtiyaç vardır. Bu durumu gören hükümetimiz çözüm olarak dağıtım sistemini 29 bölgeye ayırmıştır. Bu bölgelerin dördünde daha önce uygulanan 3096 Sayılı Yasa esaslarına göre 2 milyar 625 milyon $'a hizmeti devretmek üzere ihale açılmıştır. Elektrik enerjisi üretimi ve dağıtımı 1997 yılında gerçekleşmesi çok zor bir program ve çok ciddi yapısal değişiklik ile karşı karşıyadır. Ekonomik yapımızın itici gücü olan elektrik enerjisi sorununu, barış ve huzur içerisinde, ekonomik biçimde acil ölçülerde ve ekolojik dengeyi koruyarak çözmek zorundayız. Do·ol Gaz Dcrg,s, 80 Türkiye'de elektrik sektörünün gerçekten sağlıklı olarak özelleştirilmesi için, hukuki yapımızda ne gibi sorunlar var? Prof. Dr. Erden KUNTALP Özelleştirmeyi bir ilke olarak kabul edersek araştırılması gereken nokta, hukuk düzeni özelleştirmeye engel midir? Hemen belirtelim ki çoğu kez özelleştirmenin gelişme ve uygulamasında engeller çıkarttı ğı varsayılan Anayasa Mahkemesi, kararlarında özelleştirmenin mümkün bir yöntem olduğunu kabul etmektedir. Ancak buna bağlı olarak getirdiği ikinci bir temel ilke vardır. O temel ilke de, özelleştirmeye evet, ancak özelleştirme anayasal sınırlar içinde gerçekleştirilebilir. Anayasa hangi ilkeleri benimsemiş, hangi ilkeleri getirmişse o ilkeler çerçevesinde özelleştirme söz konusu olabilir. Çıkartılacak olan bir yasada gene Anayasa düzeninin temel ilkelerinin gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Bunları yüce mahkeme üç noktada toplamaktadır. Birincisi globalleşmenin sözkonusu olduğu ve yabancı sermayenin artık hudutlar ötesinde olduğu bir dönemde Anayasa Mahkemesi'ne göre Anayasa'nın bağımsızlık ilkesi gereği olarak özelleştirme yoluyla yabancıların egemenliğinin kurulmasının önlenmiş olması gerekmektedir. İkinci temel ilke, anayasamıza göre devlet, hükümet kartelleşmeyi önlemek zorundadır. O halde getirilecek olan bir özelleştirme yasasında bu hususa dikkat edilecek ve özellikle anayasal bir görev olarak, yöneticiler tüketicinin korunması konusunda gerekli tedbirleri alacaktır. Üçüncü ilke de, gene anayasamıza göre doğal servet ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğundan bunların her ne kadar işletilme haklarının özel kişilere geçirilmesi mümkün ise de anayasamız bunun ancak bir süre ile gerçekleştirilebileceğini ifade etmiştir. O halde imtiyaz yoluyla doğal kaynak ve servetin işletilme hakkının geçirilmesinde mutlaka bir sürenin öngörülmüş olması gerekecektir. Bu genel çerçeve içinde elektrik enerjisine yönelik olarak söyleyebileceğim bir husus var. Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında enerji üretimini, iletimini ve dağıtımını ülkenin stratejik görevlerinden biri olarak değerlendirmiş ve bunun bir kamu hizmeti olduğunu vurgulamıştır. Bunu yaparken Anayasa Mahkemesi'ne göre, bir yasal düzenleme ve hükümetin getireceği bir düzenleme ile bir hizmetin kamu hizmeti niteliği değiştirilemez. Hizmetin niteliği sürdürülecek faaliyetin kendisinden kaynaklanacak bir olaydır. Ve ölçüsü de şudur, hizmetin görülmemiş olması Ocak ubot97 Sa , 48
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=